Kristoffer Borgli’nin yazıp yönettiği İlgi Manyağı, 2022’nin sonuyla birlikte gündemde ve konuşulan bir Norveç yapımı olarak sinema dünyasında yerini aldı.
Zaman zaman objektiften gözleri kaçırtma isteği uyandıran, istemsiz göz göz gelmemeye çalışılan bir iş. Sevimsiz, dramsız bir komedi ile karşılaştığımızı ilk on dakikadan sonra anlayabiliyoruz. Hikaye başroldeki Signe’in ‘‘ben’’ algısı üzerinden ilerliyor. Benliğin görülme, bilinme ihtiyacının nasıl acımasız ve kurnazlaştığını, ilgisiz kalan bir insanın şeytani şekillerde kendini ortaya çıkaracak yıkıcı güdülerden beslenebildiğini izliyoruz.
Signe’in oldukça normal, mazbut görünen hayatı aynı evde yaşadığı sevgilisi Thomas’ın sanatçı kimliğinin yanında onun kadar görünür ve dikkat çekici kalmıyor. Thomas’ın işleri, popülaritesi Signe’i hastalıklı bir ruh haline büründürüyor. Çevresine dürüst olmayan, ilgi almak için rahatça yalanlar söyleyen ve daima onay ihtiyacı bekleyen, beklediğinin karşılığını alamadığında ise kurban rolünü oynmaya hazır bir kişiliğe dönüşüyor. Görülme, duyulma, konuşulma ihtiyacının sarsıcı güdüsüyle kurban rolüne girmek için kendisini hasta edecek kadar da cüretkar ve rahatsız edici bir karakter Signe. İzlerken karakomedi yerine kapkaranlık, simsiyah ve asla romantik olmayan bir komedi olduğunu içimden defalarca geçirmek durumunda kaldığımı da itiraf ediyorum.
Gösteri toplumunda kendimizi bulabilmek…
Signe, ‘‘ben’’ olmanın arayışları ve kendisini göstermenin yıkıcı etkisi altında histerik bir karar alıyor ve içtiği yasaklı ilacın yan etkisiyle eşi benzeri olmayan bir deri hastalığının tohumlarını vücuduna ekiyor. Yalnız kalan, ilgi göremeyen bir insan benliğinin nasıl narsist, kurnaz ve hoyrat bir kişiliğe dönüşür, Signe tam da onun karşılığı oluyor. Deneyimlerine şahit olmak bazı sahnelerde oldukça göz kaçırıcı olmaya devam ediyor. Çünkü hafif derecede olsa da benliğimizde kendiliğinden var olan ‘‘benmerkezi ve benlik algımızı’’ dürtüyor.
İnsanların ilgisini kendisine acımak, üzülmek, sırtını sıvazlamak dahi olsa da çekip almak isteyen karakter, modern toplumda karşılaştığımız bir tip profili aslında. Başrol karakterinin kurban rolünün toplumda sağlayabileceği yararları gördükçe kendisine daha da kaba, hırpalayıcı ve kırıcı olabileceğini kimi zaman bu durumdan keyif aldığını da izletiyor. Çoğu sahnede ‘‘bunun için değer mi?’’ sorusunu sorgulatan İlgi Manyağı, gösteri toplumunun içindeki insanın, ilgi görmek için zarar verici, hatta kendini ölüme sürükleyebilecek kararlara ulaşabileceğini de düşündürüyor. Signe vücudunu çöküntüye uğrattığı gibi zihinsel olarak da çöküşe geçse de kendisini soktuğu kurban rolünü bir oyun görerek beklediği ilgi azaldığı gibi diğer zorlu ve daha yanlış bölümlerin kilidini açıyor ve ilgi ödülüyle besleniyor.
Signe’in ilgi çekmek için kendisini soktuğu hastalık yüzünü tanınmaz hale getirse de sanat toplumunda da gereken ilgiyi almayı başarıyor. Hastalıklı bir vücudu ve kimliği kreatif bir nesne haline getiriyor. Thomas’ın sanatçı benliğiyle ilgili ‘‘sanat, yalnız bir iştir ve sanatçı yalnızdır’’ tespitleri de aklımda iz bırakan repliklerden oldu. Yaratıcı bir kimliğin üretme sürecinin her şeyden bağımsızca yalnızca kendisiyle bağlamı olduğunu düşünmesi her şekilde insan benliğinin kendisiyle narsist bir alışverişte olduğunu da sorgulattı.
İlgi Manyağı, hikayeyi bilmesem ve sessiz olarak izlesem bile renkleri açısından Kuzey Sineması diyebileceğim bir iş.
Modern toplumda var olabilmek adına kendi çöküşünü insanlara sunan, sinirsel ve nevrotik özelliklerimize dokunan bir karakterin ilgi uğruna kendisini metalaştıran bir hayatta olması kendi benliğimizi bu şekilde yaşamamak adına neler yaparız düşüncesine de itmiş bir halde bırakıyor.
Net bir çözüm olmasa da var olabilmek, benliğimizle ve çevremizle doğru ve dürüst ilişkiler kurmaktan ibaret sanırım.